9/27/2010

Dünyanın En Gereksiz Adamıyım...

İşte ben bunu yapıyorum ve gururla kabul ediyorum. Malum puding genelde çok büyük olmuyor 3-4 kaşık ile bitebilme potansiyeli var ama çay kaşığı ile öle değil, ye ye bitmiyor ve ben de bunun sonunda mutlu oluyorum. Bu kadar da pozitif bir insanım, en ufak şeyden bile mutlu olabiliyorum. Ayrıca bazen dondurma yerkende bunu uyguluyorum.


9/23/2010

Top 10 : Pink Floyd

Baş not: En kısa zamanda Metallica içinde yapıca şarkıları seçtim bile, siz bu eskisine göz gezdirin şimdilik...





Öncelikle söylemeliyim ki liste benim en sevdiğim 10 şarkıdır. İlla ki sizin listeleriniz ile birebir örtüşmeyecektir. Aslında sevdiğim grupların Top5 listelerini yapmak gibi bir planım vardı ama Pink Floyd için 5 şarkının yetmeyeceğini anladım ve bu sayıyı 10 olarak değiştirdim. Artık başlayayım ufaktan...

10- Welcome to the Machine : Aslında sıralamadaki en zor yerlerden biri idi bu 10 numara. Çok aday vardı ve kim kalsa yazık olucaktı. En çok Time ile kapıştı son anda listeye girdi. Neyse konumuza dönelim ve şarkıyı kendimizce analtmaya çalışalım. Aslında sadece bir kısım sözlerini yazsam çok şey anlatırım diye düşünmekteyim.

welcome my son, welcome to the machine
what did you dream? it's alright we told you what to dream
Tam olarak 3 kuruşa sistem için çalışan bizi anlatan bir şey. Bu cümle ile beni benden alan belki de şu hayata isyan ettiren şarkı...

9- Marooned : Bu şarkı için ne diyeceğimi bilemiyorum. Genelin aksina çok fazla sevdiğim Divison Bell albümündedir. Benim için her zaman bir şarkıdan fazlası olmuştur. Kelime olarak ıssız bir yerde terkedilmek anlamına gelir. Gerçekten şarkı da bana hep yalnızlığı ve hüznü çağrıştırmıştır. Gecenin karanlığında insana çok fazla şey düşündürtendir. 02:30 da başlayan solosu için David Babaya her zaman şükran duyulması gerekmektedir. Ah keşke ben de böyle gitar çalabilsem...

8 – Sorrow : Bu şarkı belki de daha üst sıralarda olmayı hakediyor ama orjinal versiyonuna bir türlü ısınamadım ondan galiba. Ama Pulse için konuşacaksak diyecek bir şey bulamamaktayım. Bu şarkıdan da kısa bir yer vericeksem eğer kesinlik şurası olur.

there's an unceasing wind that blows through this night
and there's dust in my eyes, that blinds my sight
and silence that speaks so much louder that words,
of promises broken
Zaten bir insan diğerine niye bir söz verir ki, bu kadar güvenilmez midir ki insanlar birbirlerine söz verme ihtiyacı duyarlar... Solosu için bir şey demek istemiyorum, sonuçta David Gilmour solosu nasıl olabilir ki? Tek kelime ile mükemmel...

7 - Any Colour You Like : Listedeki Marooned dan sonraki bir başka enstrümental şarkı. Bu şarkı bana ne anlatıyor hala emin değilim ama o gitar ve synthesizer benim hep bi şekilde içimi burkmaktadır. Seçimler ya da seçimsizlikler üzerine düşündürtmeye sevk etmiştir beni belki de isminden dolayı... 01:20 den itibaren gene David Baba sazı pardon gitarı eline alır ve efsane yaratır kısaca...

6 – Hey You : Listede yükselirken ister istemez The Wall’a geliyoruz. Ne denir bilemicem zaten bu albüm için. Açıkcası bu albümden herhangi bir şeyi yorumlamak haddime mi ondan bile emin değilim. En iyisi ben susayım Roger Waters konuşsun.
hey you, don't tell me there's no hope at all
together we stand, divided we fall.

5 – Wish You Were Here : Liste eğer bunu okuyacak olan var ise nasıl gidiyor bilmemekteyim. Zaten yazarken şarkıları da tek tek dinlediğim için artık umrumda da değil. Zaten tam Şarkıyı yazarken listede kendiliğinden geldi. Bu bir işaret mi onuda bilmiyorum. Özlemek fiilinin anlam bulduğu şarkıdır bu benim için. Bu sefer farkılılık yapıp türkçe sözlerini vereceğim sizlere
demek ayırt edebileceğini sanıyorsun cehennemi cennetten,
mavi gökleri acıdan.
ayırt edebilir misin yeşil bir tarlayı soğuk çelik raylardan?
gülüşü bir peçeden?
ayırt edebileceğini mi sanıyorsun?

ve kahramanların yerine hayaletleri koymaya mı zorladılar seni?
sıcak küllerin yerine ağaçları?
sıcak havanın yerine serin bir meltemi?
donuk rahatlık yerine değişimi?
ve savaştaki bir harekete katılmayı,
değiştin mi kafesteki liderlik rolüne

nasıl isterdim, nasıl isterdim burada olmanı.
biz yalnızca iki yitik ruhuz bir akvaryumda yüzen, yıllardır,
aynı eski toprakları aşındırarak. ne bulduk ki?
aynı eski korkuları
keşke burada olsaydın.

4 - Echoes : Öncelikle bu listeyi hazırlarken böle bir ruh haline gireceğimi düşünmemiştim. Şarkıları ardarda dinlemek baya etkiledi beni. Açıkcası Echoes dinlerken iyice tribal oldum galiba. Kısaca şarkıdan bahsetmek isterim ama 23 dakikalik bir şeyden nasıl kısaca bahsedebilirim bilmiyorum. Ekşide bu parça için evrenin sesi lafını okumuştum. Benim içni gecenin sesidir bu parça. Gecenin artık uyumaktan başka bir işe yaramayacağı saatlerde kulakta kulaklık, martı ve gitar sesleri bütünlüğü ile gözleri kapatıp hayal dünyasına sokmaktadır bu şarkı beni. İnsana albatros görmek isterir bu şarkı.

3
– High Hopes : Liste bitmeye doğru yaklaşırken efsaneler bir bir hatırlanmaya başlanıyor. Şarkıyı açıyor ve yazmaya başlıyorum hissettiklerimi... Öncelikle kendisi 8 buçuk dakikalık bir baş yapıttır ve büyük ihtimalle bundan daha iyi olan şarkılar listedeki kalan son 2 şarkıdır. Albüm adı üstüne ayrılık çanıdır. Bu şarkıdan ismini almıştır. Nostaljinin, ölümün, cennetin,insan olmanın, onun getirdiği hisslerin tasvirlerini içinde barındırır bana göre. Üstatların son şarkısıdır. Ve onlara yakışan bir sondur bence... Hatta sondaki soloda onlara çok yakışır gitar bana göre ağlar ta ki çanlar çalmaya başlayana kadar.
the grass was greener
the light was brighter
with friends surrounded
the night of wonder



2
– Comfortably Numb : İtiraf ediyorum ilk dinlediğimde bu şarkıyı sevmemiştim. Burda herkesten özür diliyorum bu yüzden öncelikle... Ne anlatabilirm bu şarkı ile bilmiyorum klasik geyik gerekiyorsa 2 ayrı kısmı vardı şarkının herkesin bildiği gibi David ve Roger’ın söylediği ve ben David Gilmour’u daha fazla sevdiğim için şarkının o kısımlarını hep daha çok sevmişimdir.
now i got that feeling once again.
i can't explain, you would not understand.
this is not how i am.
i have become comfortably numb.
Ve...
your lips move but i can't hear what you're sayin'.
when i was a child i caught a fleeting glimpse,
out of the corner of my eye.
i turned to look but it was gone.
i cannot put my finger on it now.
the child is grown, the dream is gone.
i have become comfortably numb.
Bunlar söylerlerken ben kendimden geçerim bi şekilde, anlamsızca... Benim bildiğim hep en sondadır bu şarkı konserlerde. İşe yarar bir bilgimidir onuda bilmiyorum ama... Galiba bende şu anda keyifli bir uyuşukluk içindeyim...



1 – Shine On You Crazy Diamond : Ve işte listenin tartışmasız bir numarası. Eğer hayatımın bir soundtrack i olsa kesinlikle film bittiğinde yani öldüğümde bu şarkının çalmasını isterdim. Bunun sözlerini falan anlatmaya ya da yazmaya bile çalışmayacağım. Herhangi bir şey söyleyip şarkıyı kirletmek istemiyorum... 8 buçuk dakika tek bir söz bile söylemeden nasıl insana her çeşit duyguyu yaşatabilir bir şarkı bunun ispatidır bu bence... Ayrıca ikinci kısmınıda en az birinci kısmı kadar çok severim.

9/12/2010

Today we have furnished a new pipe system...





Finaldeyiz ama yetmez, sıra şampiyonlukta. Top kaybını minimumda tutsak alan savunmasında Gordon'u ve Durant'i kitleyebilsek ve içerden yüzdeli hucum etsek neden olmasın zor ama imkansız değil

9/01/2010

What the fuck is this ?




Orucu bozabilirim bununla, ne bu ya böyle :)

İşine Bak Tarkan!!!



Tarkan, bir antik kentin baraj suları altında kalmasına tepki göstermiş. "Çevre ve Orman Bakanı" Veysel Eroğlu ise adama burnunu sokmasın demiş. Oh ne ala memleket işinize gelince bütün halk anayasa profesörü gibi anayasa değişikliklerine burnunu soksun, işinize gelmeyince "sen gelme ulan ayı" misali "Tarkan şarkı söylesin" de. Sanki kendi arkeolog beyfendinin de orası antik kent değil flaan filan diyor...